"Kime göre
davranmalıyım" sorusu bu aralar pek bunalttı galiba beni. Yahu hakikaten
kim için yaşıyorum ben. Dünyadaki mevcudiyetim kim için bir anlam ifade ediyor?
İnsan yaratıklarından oluşan koskoca bir yığın içerisinde var olmuşum olmamışım
neyi değiştirebilir? Tüm olasılıkları kafamda tek tek ayırt etmeye çalışmaktan
beynimdeki her bir kıvrımın düzleştiğini hissediyorum. Gitgide ısınıyor saç
tellerimin dipleri. Arada ensemden de bir ağrı giriyor ve doksan derecelik bir
açıdaki diklikte tam kafamın en tepesinde son bulup şiddetini iyice artırıyor.
Galiba bu durumu kaldıramayacağım.
Tüm bu düşüncelerle konuşmasını hazırlamaya çalışsa da kafası hep
başka yerlere doğru gidiyordu. En baştan başladı cümlelerini tekrarlamaya:
"Siz, evet siz saygıdeğer zenginler. Sizler benim varlığıma
değer kattınız. Her gün sizin ekmeğinizi yedim evet ve her gün de size duyduğum
minnet borcu altında bir kez daha şükrettim. "Tanrım! İyi ki beni
yarattın ve insanlar benim sayemde rahat ettiler." Bugün buraya çıkmış
olmamın sebebi bana yüklenen bir suçu kabullenme duyurusudur. Ben bundan 30 yıl
önce bu ülkenin bir köyünde- ki buradaki köylüler genelde aç gözlüdür- bir kış
günü yoksulluk içerisinde aileme bereket getirme umuduyla doğurulmuşum.
Annem tarlada çalışan bir kadın. Pek güzel olduğu da söylenemez.
Babam nasıl beğenmiş de almış hiç anlamadım. Bunun aksine babam uzun boylu bir
oduncudur. Yakışıklı da diyebilirim ki zamanında bütün kızlar ona aşıkmış. Yani
o öyle anlatır.
Kardeşim olmamış. İstemişler ama bir kere ölü doğunca annemle
babam arasında bir uzaklaşma olmuş. Annem kendine olan güvenini yitirmiş.
Hatırlıyorum o zamanı. Annem çok üzgündü babam da sinirli. Beceremedin diye
bağırmıştı evde. Bir daha da pek konuşmadılar zaten.
Beni okutmak istediler. Hayır demedim. Zaten bu işin ileride bana
kazanç sağlamayacağını biliyordum. Okul bitirmenin de aslında tam olarak
istediğim şey olduğu söylenemez ama yine de karşı gelmedim. Kime karşı gelsem
sırtını döndü diye belki. Yüz görmek istedim hep. Ses etmedim.
İşimde de doğru olayım derken hep yalnız kaldım. Doğru serttir.
Eğilip bükülmez ya. Gittikçe sertleştim. Serteldikçe şefkat bitti merhamet
tükendi. İnsanların ne kadar sığ olduğunu fark ettim daha derinlere dalmak
istedim. Derinlere daldıkça kaybolduğumu günden güne hissettim. Kimse yoktu
benim gibi. Ben öyle hissediyordum. Bu bir kibir değil sayın efendim. Hayır
asla değil. Ben yalnız olduğumdan emin olduğum için böylesine güçlü cümleler
kuruyorum.
Okul okuduğum
sürece-her ne kadar istediğim bölüm olmasa da- kendimi sonsuz derecede özgür
hissettim. Ailemle beraberken asla ama asla yapamayacağım hatta yapmayı hayal
bile edemeyeceğim şeyleri yaptım. En azından yapabildiğim ölçüde. Bunları
yaptıkça bir yanım pişman hissetse de bir yanım her zaman bu özgürlükten tat
aldı. İtiraf etmeliyim ki eve tatile geldiğim zamanlarda bana gösterilen o
kadar ilgiye rağmen bu özgürlüğü her saniye özledim. Okula da her zaman koşa
koşa büyük bir istekle gittim. Ne mi okudum? Ziraat fakültesinde. Tabi çiftçi
bir ailenin çocuğu ne okuyabilirse. Bir bayan olarak sınıftaki erkek mevcudu
arasında biraz zorluk çektim ama sonra alıştım sanırım. Herkes birbirine alıştı
yani. Tabi ziraat okumam beni kitaplardan hiçbir zaman alıkoyamadı. Okulun
kütüphanesinden başlayarak şehirdeki tüm kitabevlerinin ve kütüphanelerin
müdavimi oldum. Hayatımda geçirdiğim en güzel zamanlardı. Tabi bugün burada
olmamın en büyük sebebi, bu okuduğum kitaplar diyebiliriz. Düşüncelerini dile
getirebilen bir insan olduysam hepsi onların sayesinde.
Sizler benim
sizin tarım alanında yaptığınız tüm saçmalıklara karşı gelişimden ötürü suçluyorsunuz.
Mesela, ben sizin fakir çiftçiden yüksek miktarlarda aldığınız vergilere karşı
çıkıp halkı kışkırtıyormuşum. Halk dediğiniz sizin burada benim köylülerim.
Elbette hepsi neyin doğru neyin yanlış olduğunu bilmeliler yaptıkları işte. Yıl
boyu hiç durmadan kar kış demeden çalışan çiftçiden aldığınız vergilerle tarım
ürünleri ithal ediyorsunuz. Biz de halk olarak bunları yüksek fiyatlarla almak
mecburiyetinde kalıyoruz. Eğer bu suç ise efendiler, kabul edilmiştir.
Sonra çiftçiyi
desteklememenize de karşı çıkmışım. Yani sizi bununla suçlamışım. Buna suçlamak
değil durum tespiti diyelim isterseniz. Çiftçi bir üretim yapmak için öncelikle
alan sahibi olmak zorunda. Fakat siz var olan en güzel tarım arazilerini bile
saçma sapan projelerle mahvedip yok ediyorsunuz. Ormanlık arazilerin de bu
sebeple yok edilmesi cabası. Baraj yapılmasına karşı değiliz faka gideri
getirisinden fazla olan bir barajı çiftçi kendi ürünleri için kullanamadıktan
sonra ne yapsın? Ve siz onların arazilerini gözlerini para bürüyerek ellerinden
alıyorsunuz. Ama üretimden vazgeçmeyen çiftçi de bir tarım makinesi almak
istese fahiş fiyatlar ödemek zorunda kalıyor ve vazgeçiyor. Madem sizin
projelerinizin amacı tarımı desteklemek, o zaman çiftçinin makinelerini temin
etmesine yardımcı olun. Şayet bu da suç ise efendiler, tarafımdan kabul
edilmiştir.
Son yıllarda
çıkmış olan genetiğiyle oynanmış tohum laflarını da hiç es geçmeyelim. İleriki
yıllarda ne olur bilemem fakat bu durum insanlığın sonunu getirebilir. Bunu
henüz devlet erkanı halkıyla paylaşmış değil ama şükür ki benim alanım ziraat
olduğundan bundan en azından belirli bir kısmı haberdar edebildim sonucu ne
olursa olsun. Güya amaç ürünlerin daha iyi olmasıymış. Daha uzun süre
dayanmasıymış. Tabi sizin cesetleriniz de artık çürümez istediğiniz bu tarz bir
ölümsüzlükse. Hayvancılığa da bunun yansımalarını gördük. Gayrı resmi
çalışmalar, ve el altından yürütülen deneylerden haberimiz var. Belki de
ileride bunları insan üzerinde de deneyecekler. Kim bilir? Fakat efendiler,
sizler şirketlerinizin kazanacağı para derdinde olabilirsiniz ama biz bu tarz
bir insanlık yok oluşu istemiyoruz. Benim gibiler de hiçbir zaman
istemeyecekler. Makamınız bunu da suç olarak addediyorsa, kabul edilmiştir.
Evet, bunlarla
ilgili halkı bilinçlendirmeye çalıştım. İnsanları haberdar etmek için elimden
geleni yaptım. Toplantılar, konferanslar, bildiriler… İnkar etmeyeceğim. Çünkü
eğitimini aldığım işi sonuna kadar hakkıyla yapabilmek benim vicdanımı
rahatlatır, tabi siz bunu pek bilemeyebilirsiniz. Hakkımda verilecek bütün
cezalar da kabulümdür. Toplum da bir değişiklik yapmak istiyorsanız bunun
sonucunda başınıza gelebilecekleri de öngörmüş olmanız gerekiyor. Jeanne d’Arc
diri diri yakılmadan önce bunun olacağını bilmiyor muydu? Sizin okullarınızda okumuş olmam size boyun eğeceğim anlamına gelmiyor malesef. Yine de benim gibi biri okuttuğunuz için müteşekkirim. Sayenizde fikir sahibi olabildim. Benim söyleyeceklerim
bu kadar. Gerisine artık tarih karar verecek."
Elbette, bu
kadar iddialı ifadelerden sonra mahkemenin bunu bastırması gerekiyordu. Fakat,
bunun bilincindeydi ve bastırılmaların aslında ne gibi doğumlara yol açabileceğinin
de ümidindeydi ve bunları misliyle söylemeye karar verdi.
Duruşma sabahı,
ona temin edilen kıyafetleri giydi. Kendi kıyafetleri uzun süredir burada
olduğundan baya bir kirlendiği için bu kıyafetlerle çıkamazdı. Kıyafetlerini
giydi ve beklemeye başladı. Koridordan yükselen ayak sesleri vaktin geldiğini
ve her şeyin bittiğini işaret etse de aslında her şey yeni başlıyordu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder