8 Temmuz 2015 Çarşamba

öngörülü savunma

"Kime göre davranmalıyım" sorusu bu aralar pek bunalttı galiba beni. Yahu hakikaten kim için yaşıyorum ben. Dünyadaki mevcudiyetim kim için bir anlam ifade ediyor? İnsan yaratıklarından oluşan koskoca bir yığın içerisinde var olmuşum olmamışım neyi değiştirebilir? Tüm olasılıkları kafamda tek tek ayırt etmeye çalışmaktan beynimdeki her bir kıvrımın düzleştiğini hissediyorum. Gitgide ısınıyor saç tellerimin dipleri. Arada ensemden de bir ağrı giriyor ve doksan derecelik bir açıdaki diklikte tam kafamın en tepesinde son bulup şiddetini iyice artırıyor. Galiba bu durumu kaldıramayacağım.

Tüm bu düşüncelerle konuşmasını hazırlamaya çalışsa da kafası hep başka yerlere doğru gidiyordu. En baştan başladı cümlelerini tekrarlamaya:

"Siz, evet siz saygıdeğer zenginler. Sizler benim varlığıma değer kattınız. Her gün sizin ekmeğinizi yedim evet ve her gün de size duyduğum minnet borcu altında bir kez daha şükrettim. "Tanrım! İyi  ki beni yarattın ve insanlar benim sayemde rahat ettiler." Bugün buraya çıkmış olmamın sebebi bana yüklenen bir suçu kabullenme duyurusudur. Ben bundan 30 yıl önce bu ülkenin bir köyünde- ki buradaki köylüler genelde aç gözlüdür- bir kış günü yoksulluk içerisinde aileme bereket getirme umuduyla doğurulmuşum.

Annem tarlada çalışan bir kadın. Pek güzel olduğu da söylenemez. Babam nasıl beğenmiş de almış hiç anlamadım. Bunun aksine babam uzun boylu bir oduncudur. Yakışıklı da diyebilirim ki zamanında bütün kızlar ona aşıkmış. Yani o öyle anlatır.

Kardeşim olmamış. İstemişler ama bir kere ölü doğunca annemle babam arasında bir uzaklaşma olmuş. Annem kendine olan güvenini yitirmiş. Hatırlıyorum o zamanı. Annem çok üzgündü babam da sinirli. Beceremedin diye bağırmıştı evde. Bir daha da pek konuşmadılar zaten.

Beni okutmak istediler. Hayır demedim. Zaten bu işin ileride bana kazanç sağlamayacağını biliyordum. Okul bitirmenin de aslında tam olarak istediğim şey olduğu söylenemez ama yine de karşı gelmedim. Kime karşı gelsem sırtını döndü diye belki. Yüz görmek istedim hep. Ses etmedim.

İşimde de doğru olayım derken hep yalnız kaldım. Doğru serttir. Eğilip bükülmez ya. Gittikçe sertleştim. Serteldikçe şefkat bitti merhamet tükendi. İnsanların ne kadar sığ olduğunu fark ettim daha derinlere dalmak istedim. Derinlere daldıkça kaybolduğumu günden güne hissettim. Kimse yoktu benim gibi. Ben öyle hissediyordum. Bu bir kibir değil sayın efendim. Hayır asla değil. Ben yalnız olduğumdan emin olduğum için böylesine güçlü cümleler kuruyorum.

Okul okuduğum sürece-her ne kadar istediğim bölüm olmasa da- kendimi sonsuz derecede özgür hissettim. Ailemle beraberken asla ama asla yapamayacağım hatta yapmayı hayal bile edemeyeceğim şeyleri yaptım. En azından yapabildiğim ölçüde. Bunları yaptıkça bir yanım pişman hissetse de bir yanım her zaman bu özgürlükten tat aldı. İtiraf etmeliyim ki eve tatile geldiğim zamanlarda bana gösterilen o kadar ilgiye rağmen bu özgürlüğü her saniye özledim. Okula da her zaman koşa koşa büyük bir istekle gittim. Ne mi okudum? Ziraat fakültesinde. Tabi çiftçi bir ailenin çocuğu ne okuyabilirse. Bir bayan olarak sınıftaki erkek mevcudu arasında biraz zorluk çektim ama sonra alıştım sanırım. Herkes birbirine alıştı yani. Tabi ziraat okumam beni kitaplardan hiçbir zaman alıkoyamadı. Okulun kütüphanesinden başlayarak şehirdeki tüm kitabevlerinin ve kütüphanelerin müdavimi oldum. Hayatımda geçirdiğim en güzel zamanlardı. Tabi bugün burada olmamın en büyük sebebi, bu okuduğum kitaplar diyebiliriz. Düşüncelerini dile getirebilen bir insan olduysam hepsi onların sayesinde.

Sizler benim sizin tarım alanında yaptığınız tüm saçmalıklara karşı gelişimden ötürü suçluyorsunuz. Mesela, ben sizin fakir çiftçiden yüksek miktarlarda aldığınız vergilere karşı çıkıp halkı kışkırtıyormuşum. Halk dediğiniz sizin burada benim köylülerim. Elbette hepsi neyin doğru neyin yanlış olduğunu bilmeliler yaptıkları işte. Yıl boyu hiç durmadan kar kış demeden çalışan çiftçiden aldığınız vergilerle tarım ürünleri ithal ediyorsunuz. Biz de halk olarak bunları yüksek fiyatlarla almak mecburiyetinde kalıyoruz. Eğer bu suç ise efendiler, kabul edilmiştir.

Sonra çiftçiyi desteklememenize de karşı çıkmışım. Yani sizi bununla suçlamışım. Buna suçlamak değil durum tespiti diyelim isterseniz. Çiftçi bir üretim yapmak için öncelikle alan sahibi olmak zorunda. Fakat siz var olan en güzel tarım arazilerini bile saçma sapan projelerle mahvedip yok ediyorsunuz. Ormanlık arazilerin de bu sebeple yok edilmesi cabası. Baraj yapılmasına karşı değiliz faka gideri getirisinden fazla olan bir barajı çiftçi kendi ürünleri için kullanamadıktan sonra ne yapsın? Ve siz onların arazilerini gözlerini para bürüyerek ellerinden alıyorsunuz. Ama üretimden vazgeçmeyen çiftçi de bir tarım makinesi almak istese fahiş fiyatlar ödemek zorunda kalıyor ve vazgeçiyor. Madem sizin projelerinizin amacı tarımı desteklemek, o zaman çiftçinin makinelerini temin etmesine yardımcı olun. Şayet bu da suç ise efendiler, tarafımdan kabul edilmiştir.

Son yıllarda çıkmış olan genetiğiyle oynanmış tohum laflarını da hiç es geçmeyelim. İleriki yıllarda ne olur bilemem fakat bu durum insanlığın sonunu getirebilir. Bunu henüz devlet erkanı halkıyla paylaşmış değil ama şükür ki benim alanım ziraat olduğundan bundan en azından belirli bir kısmı haberdar edebildim sonucu ne olursa olsun. Güya amaç ürünlerin daha iyi olmasıymış. Daha uzun süre dayanmasıymış. Tabi sizin cesetleriniz de artık çürümez istediğiniz bu tarz bir ölümsüzlükse. Hayvancılığa da bunun yansımalarını gördük. Gayrı resmi çalışmalar, ve el altından yürütülen deneylerden haberimiz var. Belki de ileride bunları insan üzerinde de deneyecekler. Kim bilir? Fakat efendiler, sizler şirketlerinizin kazanacağı para derdinde olabilirsiniz ama biz bu tarz bir insanlık yok oluşu istemiyoruz. Benim gibiler de hiçbir zaman istemeyecekler. Makamınız bunu da suç olarak addediyorsa, kabul edilmiştir.

Evet, bunlarla ilgili halkı bilinçlendirmeye çalıştım. İnsanları haberdar etmek için elimden geleni yaptım. Toplantılar, konferanslar, bildiriler… İnkar etmeyeceğim. Çünkü eğitimini aldığım işi sonuna kadar hakkıyla yapabilmek benim vicdanımı rahatlatır, tabi siz bunu pek bilemeyebilirsiniz. Hakkımda verilecek bütün cezalar da kabulümdür. Toplum da bir değişiklik yapmak istiyorsanız bunun sonucunda başınıza gelebilecekleri de öngörmüş olmanız gerekiyor. Jeanne d’Arc diri diri yakılmadan önce bunun olacağını bilmiyor muydu? Sizin okullarınızda okumuş olmam size boyun eğeceğim anlamına gelmiyor malesef. Yine de benim gibi biri okuttuğunuz için müteşekkirim. Sayenizde fikir sahibi olabildim. Benim söyleyeceklerim bu kadar. Gerisine artık tarih karar verecek."

Elbette, bu kadar iddialı ifadelerden sonra mahkemenin bunu bastırması gerekiyordu. Fakat, bunun bilincindeydi ve bastırılmaların aslında ne gibi doğumlara yol açabileceğinin de ümidindeydi ve bunları misliyle söylemeye karar verdi.

Duruşma sabahı, ona temin edilen kıyafetleri giydi. Kendi kıyafetleri uzun süredir burada olduğundan baya bir kirlendiği için bu kıyafetlerle çıkamazdı. Kıyafetlerini giydi ve beklemeye başladı. Koridordan yükselen ayak sesleri vaktin geldiğini ve her şeyin bittiğini işaret etse de aslında her şey yeni başlıyordu.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder