3 Mart 2015 Salı

insanlara dair notlar-Evvel zaman içinde hikayesi (bölüm 1)

Evden çıkmadan önce, evden çıktıktan sonra, yemek yemeden önce ya da sonra...
Öncelik veya sonralık...
Erken ya da geç...
Kimlerine göre ya da kimsesizlerine göre...
Bugün de böyle karmaşık hallerde çıktı evden ya da girdi bilemedi. Evi neresiydi? Sormadı.Cevap da bulamadı. Ayakkabılarını bağlarken de düşündü.Yine de bulamadı.Gözlerinin tam üstünden başlayan bir iki kıvrım alnının tam ortasında buluşurken aslında kararsızlığı anlatmaya çalışıyordu ama hep ağlar gibi görünüyordu böyle olduğunda. Umursamadı. Genelde karar veremediğinde ağlamak gelebilirdi içinden. Merdivenin basamaklarına yerden aldığı kitabıyla döndü.Kitapçıyı anımsamaya çalıştı o an.Anımsayamadı.Galiba biraz toplu bir bayandı.Tok sesliydi.Kapıdan içeriye girince ikisi de bir bakıştılar önce.Ne işim var gidi baktı o.Kadın da kimsin sen ifadesi ile süzdü.İstedi kitabını.Parayı çıkardı cebinden.Cüzdan sevmezdi.Tüm parasını cebinde taşırdı.Uzattı parayı ve üstünün kalmasını istedi.Kaldı.Çıktı tekrar kapıdan.Açılırken ses çıkardı biraz.Bir şeye de benzetemedi.Ne gibiydi sahi?Düşünmedi.Kitapçıdan tam sağa dönerseniz yolunuz meyhaneye çıkıyordu.Sola dönerseniz camiye.Bu ne manasız ironi diye düşünmedi.Güzel diye düşündü sevdi.İkilem güzeldi.İki yola da gidemedi önce.Geriye dönmek istedi tekrar kitapçıya.Sorsaydı izin verirler miydi acaba bir gece kalmak için kitaplarla bilemedi.Çıktı düz gitti.Yere bakarak yürümeye çalıştı. Yerdeki kaldırımları insanlara benzetmiş olsaydı ona göre daha güzel bir dünya olabilirdi burası. Her bir insanın bir taş olduğunu düşünülürse aslında yaradılışlarındaki yumuşaklığın zaman içerisinde bütün doğa olaylarına karışarak katılaşması kalplerinin bir tezahürü olsa gerek diye düşündü. Çok karmaşık geldi sonra. Eğer kaldırımdaki taşlar birer insan olsalardı yollar ömür olurdu belki dedi. Yürüdükçe geçtiği dükkanlar, evler, sokaklar... Fısıltılar halinde susuyorlardı. Öylesine susuyorlardı ki bu derece bir suskunluktan ölünürdü ancak. Işıkların bile sustuğu bir dünya olmasından ise karanlık ve gürültülü bir uzay olmasını tercih ederdi. Bir zaman sonra bir tane nalbura denk geldi. Bu saatte açık olan bir nalburun var olma ihtimali tam evin kapısından çıktığınızda merdivende ayakkabılarınızı bağlarken üst kattan gelen komşunuzun geçmek için sizi taciz edercesine oflayarak sizi dikizlemesiyle aynı ihtimalde olabilirdi. Ya da daha düşük ihtimalle marketten aldığınız bir paket şekerlemenin içinde iki adet şekerin paketinin açılıp birbirine yapışması ve verilen ikramda size denk geldiği anda ikram edenin sizin yüzünüze ne biçim şans var ya bunda ifadesiyle bakması ihtimaliyle aynı olabilirdi. Kapısı olmayan nalbura pencereden girdi. Pencerenin yüksekliği tam kemerinin olduğu yerden başlıyordu. İçeri girer girmez aldığı keskin koku tencerede yemek yaparken yağı yanlışlıkla iki dakika fazla ateşte unuttuğunda mutfakta yükselen koku gibi geldi. İçerideki adam kısık bir sesle buyur etti. Etraftaki eşyaların düzgünlüğü nalburu andırmasa da çekiç başka nerede bulunabilirdi ki. Tam yanında da orak asmış sahibi. Devam etti bakınmaya. Adam yuvarlak masasının yanındaki sandalyesine oturmuş onun bu saf bakışlı halini izliyordu. Sonra masaya davet etti.
-Nereden geliyorsun?
-Siz kimsiniz?
-Arif ben. Sen?
-.Kara.
-Neden geldin?
-Arıyorum ama bulamadım daha.
-Neyi aradığını buldun mu?
-Nasıl yani?
-İnsan önce aramak isteyip istemediğine karar verir. Bu karar evet ise ne arayacağını bulmak ister. Bu bulmak istediği aklından geçen mi yoksa kalbinden geçen mi buna da karar vermesi gerekir. Ama insan genelde kalbinin dikine gider. Çünkü kalbi bilinçaltıyla hareket eder ve bilinçaltı çok etkili ve derin bir yerdir.
-Aklın görevi veya işlevi hiç mi yok?
-Akıl insanda en son gelişen bölgedir ve soyuttur. Anlaması da güçtür. Beyini akıl sananlar var. Külliyen yanlış. Hayvanda da var beyin. Beyin gelişir ama akıl gelişmeyebilir. Kullanılmadıkça da körelir zamanla yok olur. Peki aklı neye göre kullanırsın?
-Çıkarlarına göre mi?
-:Hayır kalbine göre. Çünkü en önce gelişmeye başlayan organ aslında kalptir çünkü kanı pompalaması için var olması gerekir. O kanla birlikte her atışında o kadar heyecanlanır ki git gide diğer organlar patlak verir. O sebeptendir ki her kişi aklına göre hareket ediyorum zannetse de aslında kalbine göre eyleme geçer.
-Kafam biraz karıştı. Mantık nerede o zaman bu işte?
-Mantık en son gelir zaten çünkü akıldan süzülen fikirlerle kendince her şeyin önüne geçiyorum sanır da meğer kalpten öteye gidemez.
-Yoruldum.
-Yorulduysan yine gel. Giderken şuradan bir çivi al. Gittiğinde bütün bunları düşün. Eğer anlamsız gelecek olursa çiviyi geri getir. Manalı gelirse onu herhangi bir yere çak.
-Tamam.
Çıktı oradan bir çivi ile. Paslı değildi. Öyle parlaktı ki çivi. O an beyninin de öyle olmasını dilese de paslı halinden hiçbir farkı yoktu zihninin.
Döndü sokakları yolları yine. Beklemeye başladı ertesi günü.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder